6.11.09

GDO'lar tüketiciyi kuşatıyor....

Arıcı Metin'in değerli izleyicileri; toplumlar değerlendirilirken, “Bileşik kaplar teorisi” sık sık hatırlatılır...
Bu teoriye göre: Toplumun bir kesimi diğerinden pek farklı değildir. Çünkü bir toplum iyi ise toplumun tüm kesimleri iyidir. Toplumda bozulma varsa, bu bozulmadan toplumun tüm kesimleri aynı oranda etkilenir.
Bu anlattıklarımızın nedeni; bilinçli arıcıların kaliteli bal üretebilmeleri için kaliteli ürün isteyen bilinçli tüketicilere ihtiyacının olmasındandır.

Bugün arıcıların en büyük sorunu; bal üretmek değil, ürettikleri balı satabilmektir. Kendi hesabımıza satışla ilgili bir sorunumuz yok ama konuştuğumuz arıcıların en büyük bölümü ürettiği balı hakettiği fiyattan satamamaktan şikayet etmektedir.
Olayın tüketici cephesine baktığımız zaman, tüketici de aldığı balın hakiki olup olmadığından şüphe etmektedir. 5 Kasım tarihli bir haber de tüketicinin bu endişesini doğrulamaktadır. Milliyet gazetesinde yer alan haberde; “Balın da genetiği değiştirilmiş” denilmektedir.
Habere göre; Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Başkanı Ahmet Atalık, Piyasadaya sürülen merdiven altı ballarda genetiği değiştirilmiş mısırdan üretilen nişasta bazlı şekerlerin kullanıldığını ve piyasaya bal olarak sürülen bu üretimlerle vatandaşların ciddi derecede GDO'ya maruz kaldıklarını söylüyor. Habere ilişkin linki de sizlere aktaralım:
Aslında bu bizim geçtiğimiz haftalarda gündeme getirdiğimiz Glikoz konusuyla da yakından ilgili. Çünkü merdiven altı üreticiler, Glikoza bal esansı katıp sahte bal üretirken bazı arıcılar da bal üretimini arttırabilmek amacıyla arılara bol miktarda şeker veya glikoz verebilmektedirler....
Tüketicilerimizin burada bir konuyu iyi bilmeleri gerekiyor. Bazı vatandaşlar; “Aldığım bal sahteymiş, şekerlendi!” diyorlar ve en büyük yanlışa düşüyorlar. Çünkü: Hakiki bal kriztalize olur. Kimisi iki ayda, kimisi iki yılda....
Geçmişte (rahmetli) babamızın fırınında baklava imal edilirdi. O zamandan iyi hatırlarız..
Baklava iki gün bekleyince şekerlenirdi. Şimdi öyle bir şey görüyor musunuz? Göremezsiniz çünkü artık baklavacılar, pastacılar uzun zamandır şeker yerine glikoz kullanıyor..
Kimyasal tatlandırıların ithalatındaki artış da bunu açıkça gösteriyor... 2000 yılında (28 bin 500 ton şekere eşdeğer) 162 ton tatlandırıcı ithal edilirken 2008 yılında Temmuz ayına kadar 2 bin 190 ton kimyasal tatlandırıcı ithal edildi. Bu 250 bin ton şekere eşdeğer bir rakamdır...
Tükecide bağımlılık yaratan bu kimyasal tatlandırıcılarla ilgili bir araştırmaya ileride daha ayrıntılı bir biçimde yer vereceğiz. Ancak şimdilik şu kadarını söyleyelim;
Yapay tatlandırıcılarla kuşatılan tüketicilerin rahat nefes alabilecekleri tek alan; doğal bal üretimidir. Ancak “ucuz fiyata bal alacağım!” düşüncesiyle sahte bal imalatcılarına fırsat verilmesi doğal bal üreticilerini zor duruma düşürmekte olduğu gerçeğini de unutmayın.

1 yorum :

İlhami Uyar dedi ki...

Sevgili Metin bey,okuduğum kadarıyle her tarafta kalitesiz,sahte baldan şikayet ede ede insanların beynine sahtekarlığı yerleştirmiş olmuyormuyuz.Ne olur birazda iyi üreticilerden ,iyiliklerden bahsetsek,bana göre insanları hep olumsuzluklardan bahsederek kötü yöne yönlendiriyoruz.Sahtekarlarda çok iyi iş yapmış gibi ortada geziniyorlar maalesef,umarım bu olumsuz havayı sizinde bahsettiğiniz gibi ,bilinçli,ne aldığını bilen ,araştıran,soran tüketicilerle çözeceğiz.Çalışmalarınızda ,başarılar dilerim.Hoşca kalın.