Bugün,
memleketi kurtarmaktan, siyasetten, “Büyük işler”den söz
etmek istemiyorum.
Nasılsa
“herkes” büyük işlerden söz ediyor, büyük konuşuyor. Ancak
küçük işler de ihmale gelmez. Sözüm meclisten dışarı, herkes
çöpü önemsemediği için rastgele bir yere atar, bir süre sonra
memleketi “mok” götürür, o zaman akıllar başa gelir. Siz
nasılsa o günleri yaşayarak gördüğünüz için başka bir küçük
şeyden söz edeyim. ARILAR!
Her ne
kadar ben büyük harflerle yazsam da minicik hayvanlardır.
Einstein, arıların yok olması halinde; insanlığın da 4 yıl
içinde yok olma noktasına geleceğini söylemiş. Tabii ben
Einstein değilim, o kadar büyük laf söyleyemem. Söylesem de
ciddiye alınmaz. Ama size küçük küçük bilgiler vereyim.
Bir
bal arısı, bir seferde 50-100 çiçeği ziyaret ederek polen
toplar. Güçlü bir koloni, bulunulan bölgenin bitki yapısına
göre 30-40 kilograma kadar polen toplayabilir.
Yine
arıların bir kilogram bal yapabilmesi için; 40 bin arının 6
milyon çiçeği ziyaret etmesi gerekmektedir. Yani sizin
anlıyacağınız, arılar küçük mucizelerdir.
Küçük
mucize arıların en bilindik ürünü bal, besleyici, sağlık
kazandırıcı bir gıda maddesidir. Biyolojik zayıflığı ortadan
kaldırır, stresi azaltır, iştahı açar, (Tüketim şekline göre;
kilo aldırır veya kilo verdirir), mide ve bağırsak hastalıklarına
iyi gelir.
Son
zamanlarda öğrendiğimiz polen, gördüğünüz, görebileceğiniz
en iyi bitkisel proteindir. 35 gram polende, iki kilogram kırmızı
ette bulunan protein kadar protein vardır. Bir çok hastalığın
tedavisinde kullanılır.
Son
zamanlarda kendisinden sıkça sözü edilen bir arı ürünü de arı
sütüdür. Arı sütünün yararını anlatmak için şu basit
kıyaslama yeterlidir zannederim. Kovanda görev yapan işçi arının
ömrü, bal sezonunda ortalama 45 gün iken, sadece arı sütü ile
beslenen ana arının ömrü 6 yıla kadar çıkabilmektedir.
Arıların
en değerli ürünlerinden biri de propolis’tir. Eski Yunanca’da
(kentin koruyucusu) anlamına gelen propolis, arılar tarafından
bazı bitkilerin filiz ve tomurcuklarından toplanır. Reçine gibi
yapışkan olan bu madde kovan için en hayati üründür.
Antibakteriyel, anti mikrobiyal, anti fungal… vb özelliklere sahip
propolis için Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden Orhan Değer,
“Balın değerini 1 olarak kabul edersek, polenin değeri 2,5,
propolisin değeri 10’dur” demektedir.
Arı’nın
zehirinin de şifa kaynağı olduğunu hatırlatmak isterim.
Pekii,
bu küçük mucizeler hakkında anlattıklarım sizce yeterli mi?
Hayır,
daha yeni başladık diyebilirim. Arıların en büyük yararı,
bitkisel üretimde sağladığı artış alanındadır. Bu konuya
devam etmeden önce sizlerle kısa bir alıntı paylaşayım;
“Arilarin
yararları bununla da bitmez, bitkisel üretimde çiçekten çiçeğe
dolaştıkları için tozlaşmayı (bitkilerin döllenmesini)
arttırırlar. Örneğin sebze ve meyve üretiminde verimi 4-5 katına
çıkartırlar. Yapılan araştırmalarda arıların bitkisel üretime
katkılarının bal ve balmumu üretiminden elde edilen gelir
toplamından 143 kat daha fazla olduğu sonucu çıkmıştır.
Arıların bitkisel üretime yaptıkları katkılar sebebiyle ABD,
Kanada ve Avustralya'da plantasyon alanlarında ari kolonilerinin
kiralandığı ve pek çok arıcının bu yolla arıcılıktan elde
ettiğine yakın gelir sağladığı da bilinmektedir.” (Türkiye’de
1966-1986 yılları arasında Arıcılığa genel Bakış, sa:6,
Araş. Gör. Harun Tunçel, AÜ Basımevi, Ankara, 1992)
Tarım
Bakanlığı verilerine göre; arının girdiği alanda, ayçiçeğinde
tane doluluk oranı en az yüzde 40 artmaktadır. Kiraz ve badem
bahçelerinde arının olmadığı ortamda meyve tutum oranı yüzde
7-8’lerde kalırken, arının girdiği bahçelerde meyve tutum
oranı yüzde 90’ı geçmektedir. ABD’de yapılan araştırmalarda,
Arı ürünlerinden elde edilen gelirin toplamının 10 katı gelir,
tarımsal üretim artışı ile sağlanmaktadır.
Buraya
kadar anlattıklarım, küçük mucize dediğim arıların bizler
için yapabilecekleridir. Ancak gerçekten yapabiliyorlar mı?
dediğiniz zaman, arılardan çok kendimiz için üzücü haberler
vermek zorundayım.
Olayın
birinci boyutu, tarım ilaçları ve ilaçlaması. Örneğin
ayçiçeğinde GDO’lu ürünler piyasayı sarınca, GDO’lu
tohumla yetiştiricilik yapmaya başlanınca, arılardan randıman
alamıyoruz. GDO, bizim için ne kadar zararlıysa; arılar için de
o kadar zararlı. 2014 yazında Trakya’da binlerce koloni arı
öldü. Sebebi mi, ilaçlı tohumlar. Tohumlara zarar gelmesin diye
kontakt ilaçlama yapılmış tohumların yetişmesinin ardından
ayçiçeği tarlasına giren arılar zehirlenip telef oluyorlar.
Düşünün, tohumdaki zehir, ayçiçeğine geçiyor. Aslında bu,
bizim için de kara haber. Arılar, küçük olduğu için zehirden
daha çabuk etkileniyor ama aynı zehiri, bizim de aldığımızı
düşünürseniz durumun vahametini anlarsınız.
Olayın
bir de arıcı boyutu var. Arıcının emeğinin karşılığını
alamaması, arıcıyı yanlış uygulamalara yöneltiyor. Arıya,
şeker şurubu ya da glukoz şurubu vererek üretimi arttırmaya
çalışmaları, insan sağlığı açısından zararlı sonuçlara
neden oluyor.
Tarımsal
üretimde, hormon yerine arının kullanılması bizleri hem zehirden
koruyacak, hem de sağlıklı bol üretim imkanı sağlayacaktır.
Pekii bu konuda mevzuat ne diyor?
Bakın,
küçük şeyleri anlatalım dedim ama sonuçta, ülkemizdeki
tarımsal üretime ve insan sağlığına geldik…. Daha sağlıklı
nesiller yetiştirebilmek için küçük şeylere de dikkat etmemiz
gerekiyor galiba.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder